CEPHEDEN GELECEĞE!
Bitter: 2025 yılı mimarlık dünyasına neler getirdi sizce?
– 2025, mimarlıkta teknoloji ve çevresel duyarlılığın birleştiği bir dönem oldu. Yapay zekâ
destekli tasarım süreçleri, enerji verimli cephe sistemleri ve karbon nötr yapılar artık
yaygınlaşıyor. Mimaride “yaşayan sistemler” anlayışıyla binalar, çevreyle daha akıllıca
etkileşim kuran yapılara dönüşüyor.
Bitter: Yeni projelerde en çok hangi yapı tipi karşımıza çıkıyor?
– Karma kullanımlı yapılar öne çıkıyor. Konut, ofis ve sosyal alanları birleştiren bu projeler, şehir içi yaşamı daha sürdürülebilir ve erişilebilir kılıyor. Ayrıca modüler ve hızlı inşa edilebilen yapılar da talep görüyor.
Bitter: Cephe tasarımlarında doğallık mı, gösteriş mi öne çıkıyor?
– Doğallık ve yalınlık ön planda. Ahşap, taş, yeşil yüzeyler gibi doğal malzemeler tercih
edilirken, estetik hâlâ güçlü ama daha sade bir dille ifade ediliyor. Cephelerde gösterişten çok, çevreyle uyum ve fonksiyonel zekâ ön plana çıkıyor.
Bitter: Malzeme seçiminde bu yıl hangi yenilikleri dikkate alıyorsunuz?
– Geri dönüştürülebilir, karbon ayak izi düşük ve yerel kaynaklı malzemeler öncelikli. Güneş enerjili cam paneller, biyolojik olarak çözünür kaplamalar gibi çevre dostu yenilikler projelerde yer buluyor.
Bitter: Sizce akıllı binalar artık lüks değil de, sanki ihtiyaç haline mi geldi?
– Kesinlikle öyle. Akıllı sistemler artık konforun ötesinde, enerji tasarrufu ve güvenlik
açısından temel ihtiyaç. Bu sistemler hem bireysel hem kamusal projelerde standart hâline
geldi.
Bitter: Sürdürülebilirlik artık her projenin zorunlu bir parçası mı?
– Evet. Enerji, su ve malzeme kullanımında verimlilik sağlayan çözümler artık her projenin
olmazsa olmazı. Sürdürülebilirlik, sadece bir tasarım tercihi değil, etik bir sorumluluk halini aldı.
Bitter: Türkiye’de dış mimaride en çok hangi yaklaşımları görmeye başladık?
– Yerel malzeme ve iklimle uyumlu tasarımlar artıyor. Kültürel referansların çağdaş bir
üslupla yorumlandığı projeler öne çıkıyor. Genç mimarların yenilikçi ve çevre duyarlılığı
yüksek yaklaşımları ise umut verici.
MEKANIN RUHUNA YOLCULUK!
Bitter: İç mimaride bu yıl bizi neler bekliyor? Renk, doku, form olarak nasıl bir tablo var?
– 2025’te iç mekânlarda doğaya yakınlık ön planda. Toprak tonları, doğal dokular ve kavisli
formlar yaygın. Sakinleştirici, duyusal olarak zengin ve yumuşak geçişli mekânlar tercih
ediliyor.
Bitter: Minimalizm hâlâ gündemde mi, yoksa daha sıcak ve karakterli mekânlara mı geçiyoruz?
– Minimalizm hâlâ etkili, ancak artık daha sıcak, samimi ve kişisel bir yorumla. Sadelik
korunuyor ama ruh katan detaylarla mekânlar daha yaşanabilir hale geliyor.
Bitter: Pandemiyle değişen yaşam alanı beklentileri kalıcılaştı mı?
– Evet, özellikle ev-ofis, hobi alanları ve esnek yaşam kurguları kalıcılaştı. Kullanıcılar
evlerinde hem üretmek hem dinlenmek istiyor, bu da çok işlevli tasarımları öne çıkarıyor.
Bitter: ‘Açık mutfak, çok amaçlı salon’ gibi kavramlar sizce gelişiyor mu yoksa geride mi kaldı?
– Bu kavramlar gelişerek evriliyor. Açık mutfak hâlâ revaçta ancak mahremiyeti sağlayan
hareketli bölücü sistemlerle daha esnek hale geliyor. Salonlar da çoklu kullanıma göre
tasarlanıyor.
Bitter: Konut projelerinde iç mimariden beklentiler sizce nasıl farklılaştı?
– Kullanıcılar artık sadece şık değil, ergonomik, sağlıklı ve sürdürülebilir mekânlar talep
ediyor. Akustik konfor, doğal ışık ve teknoloji entegrasyonu öncelikli hâle geldi.
Bitter: Teknolojiyi iç mekânlara nasıl taşıyorsunuz? Akıllı ev sistemleri artık tasarımın parçası mı?
– Akıllı ev sistemleri artık tasarımın ayrılmaz parçası. Aydınlatma, iklimlendirme, perde
sistemleri gibi bileşenler görünmez ama etkili şekilde mekâna dahil ediliyor.
Bitter: Aydınlatma kurgusu ve doğal ışık kullanımı konusunda bu yıl neler ön plana çıkıyor?
– Doğal ışığı en verimli şekilde içeri alan planlamalar yapılıyor. Yapay aydınlatmada ise sıcak, senaryolaştırılmış, katmanlı ışık çözümleri mekânın ruhunu belirliyor.
DOĞAYLA TASARLAMAK!
Bitter: Peyzaj mimarlığında 2025’in öne çıkan başlıkları neler?
– 2025 yılında peyzaj mimarlığında estetik kadar çevresel sürdürülebilirlik de belirleyici oldu. İklim dostu tasarımlar, yağmur suyu yönetimi, karbon tutucu yeşil yüzeyler ve yerli bitki kullanımı artık standart uygulamalara dönüşüyor. Doğal yaşamı destekleyen mikro
ekosistemler, kent içinde doğayla bağ kurmamıza aracılık ediyor.
Bitter: Bahçe ya da teras tasarımında doğaya dönüş nasıl bir anlam kazanıyor?
– Doğaya dönüş, sadece görsel bir yönelim değil, yaşam kalitesiyle doğrudan ilişkili bir ihtiyaç hâline geldi. Teraslar ve küçük bahçeler bile artık doğal döngülere saygılı biçimde
kurgulanıyor. Sadece güzel değil; işlevsel, sağaltıcı ve doğayla etkileşim kuran mekânlar
tasarlıyoruz.
Bitter: Artık yeşil alan tasarımında sadece estetik değil, ekolojik denge de düşünülüyor. Siz bu dengeyi nasıl kuruyorsunuz?
– Tasarım öncesi detaylı çevresel analizler yapıyoruz: iklim, toprak yapısı, rüzgâr yönleri, su kaynakları gibi veriler temel alınıyor. Sonrasında yerel iklime adapte, düşük su ihtiyacı olan bitkiler, geçirgen yüzeyler ve doğal gölgeleme çözümleriyle hem ekolojik hem estetik açıdan dengeli bir tasarım ortaya koyuyoruz.
Bitter: Sık değişen iklim koşulları, bitki tercihlerinizi nasıl etkiliyor?
– İklim değişikliği, peyzaj mimarlığının artık görmezden gelemeyeceği bir etken. Kuraklığa,
ani ısı değişimlerine ve su kıtlığına dayanıklı, yerli ve dayanıklı türleri tercih ediyoruz. Bu yaklaşım, doğayla çatışmayan, aksine onunla uyum içinde yaşayan peyzajlar yaratmamıza olanak tanıyor.
Bitter: Peyzaj projelerinde sürdürülebilir sistemler kullanmak ne derece mümkün hale geldi?
– Bugün artık gri su kullanımı, yağmur suyu toplama, güneş enerjili sulama sistemleri gibi
sürdürülebilir çözümler teknik ve ekonomik olarak erişilebilir durumda. Bu sistemleri
projeye en baştan entegre ettiğimizde, hem doğaya duyarlı hem de kullanıcı dostu sonuçlar
alabiliyoruz.
Bitter: Kentsel dönüşümle birlikte yeşil alanlara bakış değişti mi?
– Kesinlikle. Yeşil alanlar artık sadece boşluk değil, şehir içindeki yaşamın merkezi.
Sosyalleşme, spor, dinlenme gibi çok yönlü işlevleri olan, erişilebilir ve kapsayıcı alanlar yaratılıyor. Bu dönüşüm, peyzajın toplumsal yaşam üzerindeki etkisini artırıyor.
KİŞİSEL BAKIŞ!
Bitter: Tüm bu trendler arasında sizi en heyecanlandıran yaklaşım hangisi?
– Beni en çok heyecanlandıran yaklaşım, doğayla entegre, teknolojiyi bilinçli kullanan
tasarımlar. Bir yapının sadece enerji verimli değil, aynı zamanda çevreye katkı sunması;
teknolojinin estetikle uyum içinde olması, mimarlığın dönüşümünü temsil ediyor. Bu
dengeyi kurmak hem mimari hem etik açıdan çok kıymetli.
Bitter: Mimaride estetik mi, işlev mi sizi daha çok etkiler?
– Benim için estetik ve işlev ayrılmaz bir bütündür. Estetik, işlevle anlam kazanır; işlev de estetikle değer bulur. Başarılı bir tasarım, hem fiziksel ihtiyaçlara cevap verir hem de ruhsal bir tatmin sağlar. Mimarideki ideal nokta, bu iki unsuru dengeyle buluşturmaktır.
Bitter: Türkiye’de mimarlık eğilimlerinin dünyayla ne kadar senkronize olduğunu düşünüyorsunuz?
– Türkiye’de özellikle genç mimarların katkısıyla dünyayla ciddi bir senkron yakalanmış
durumda. Dijital tasarım, sürdürülebilirlik, malzeme inovasyonu gibi alanlarda global
ölçekte işler üretiliyor. Ancak uygulama süreçleri ve mevzuatlar açısından hâlâ gelişime açık alanlarımız var. Yine de, yerel kültürle çağdaş mimarlığın birleşimi Türkiye’ye özgün bir mimari dil kazandırıyor.
Bitter: 2025’e mimar gözüyle baktığınızda, sizi en çok umutlandıran şey nedir?
– Beni en çok umutlandıran şey, insanların mekânla olan ilişkilerinde daha bilinçli, daha seçici hale gelmesi. Kullanıcılar artık mekânlardan sadece görsellik değil, sağlık, konfor,
sürdürülebilirlik ve ruhsal doyum bekliyor. Bu da mimarları daha sorumlu, daha vizyoner
çözümler üretmeye yönlendiriyor.